7 Şubat 2010 Pazar

Dünya artık daha net

Bugün sabahtan Çetinle Erdem hastanesine gittim, son haftalarda gözümde yaşadığım sıkıntı nedeniyle bir görüneyim istedim doktora. Son iki haftadır hastane kuşu olduğum için koridorları artık daha az ürkütücü gelmeye başladı. Geçen hafta Selim kolunu kırmış ve Kozyatağı Acıbadem hastanesine gitmiştik bu hafta da Ümraniye Erdem hastanesine gittim. İlk konum bu iki hastane arasındaki fark :)

Çetin, Acıbadem hastanesinde göz muayenesini olmuştu ve 150 lira muayane ücreti vardı, ben Erdem hastanesinde 50 lira muayene ücreti ile karşılaştım, ödediğimiz mebla ise özel sağlık sigortası sayesinde Çetin'in 50 lira benim 10 lira oldu.
Acıbadem hastanesi lüks bir semtte kurulu ve oldukça lüks bir hastane. Gösterilen ilgi insana insan olduğunu hatırlatır cinsten. Hemşireler [Erkek/Bayan] güzel görünümlü ve güler yüzlü insanlar. Hastane politikası böyle olmak zorunda çünkü muhatap oldukları insanlar belli bir maddi imkana sahip insanlar. Sanırım daha az insan gelsin, daha iyi hizmet alsınlar, daha çok para ödesinler mantığı güdülüyor. Doğru bir ticari felsefe. Selim'in kırık kol ameliyatı ve 1,5 günlük yatışına 15000 tl fiyat çıkarmaları da bundan ileri geliyor sanırım.
Erdem hastanesi ise devlet hastanelerinin bir üst kademesi. İlk girdiğimde çok şaşırdım çünkü özel bir hastanede açıkçası böyle bir kalabalığı göreceğimi tahmin etmiyordum. Sırrı isminde saklı tabi "Özel". Hem fiyatlar karşılanabilir miktarda, hem de insanlara "özel" oldukları hissini uyandırıyor. Netice cepten para çıktığı için daha iyi hizmet alınacağı fikri yerleşmiş bir kere. Çalışanlar, hastalar hepsi de Ümraniye halkının kendisini temsil eder gibiydi, yurdum Anadolu insanıydı hepsi, herkes olabildiğince memnundu halinden. Cüzi ücret karşılığı cüzi hizmet ama devlet hastanesinden daha iyi tabi.

Devlet hastanelerinde çalışan doktorlar eylem yapıyorlar ya hani, dönüp hizmet ettikleri halkın kendilerine ne kadar güvendiklerine bir baksınlar. Tanıdığım hiç kimse devlet hastanesine gitmek istemiyor, nedeni özel hastanelerin kaliteli olduklarından değil, devlet hastanelerinde insan yerine konulmadıklarını, teşhislerinin yarım ağız yapıldığını bildikleri için. Sabah 10da gelip 3te giden [ki arada yemek, sigara, çay molalarını da katmak gerek] çalışan mı olur Allah aşkına! Hadi siz zor okul okudunuz, zor iş yapıyorsunuz ama kuzum bizler boş beleş adamlar mıyız, yan gel yat işler mi yapıyoruz? Para kazanmak için kendimizi paralıyoruz ve arkamızda devlet baba yok, bana anlatma derdini, çünkü ben ortadaki tek derdin senin felsefende yattığını söylerim. Sen de ben de iş yapmaya çalışıyoruz ve nasılki patronum bana performans değerlendirmede kırık not verebiliyorsa aynı şekilde senin patronun devlet de sana kırık not verebilir ve hatta yaptırım uygulayabilir, acıtasyon yapıp bunu farklı yerlere çekmeye çalışmak diğer sektörlerde canla başla çalışan insanlara küfretmekle bire birdir.

Neyse efendim, hastaneler ve doktorların ardından gelelim meselemize. Bugün dört göz oldum :), mutluyum çünkü artık dünya daha net.

Öyle işte :)

5 Şubat 2010 Cuma

Two words a guy never wants to here: Just Friends

Bütün erkeklerin korkulu rüyası: Sadece arkadaşız!

İtiraf ediyorum, romantik komedilerden psikopatlık derecesinde haz duyuyorum. Kendisine romantik komedi payesi biçilmiş olan Ryan Reynolds'ın oynadığı filmler de rolünün hakkını verdiğinden olsa gerek, tadından yenmiyor. Adam fazlasıyla doğal ve her filminde kendimden bir şeyler bulabiliyorum. Ama adama yazık ediyorlar bir taraftan da, özellikle Smokin' Aces filmindeki performansından sonra daha eli yüzü düzgün aksiyon filmlerinde oynamalı diye düşünüyorum.

Neyse efendim, filmi yorumlamaya geçelim, değil mi? Filmin konusu liseden, biri erkek biri dişi, iki kişinin, iki yakın arkadaşın hikayesi. Asıl oğlan tombul, diş teli takan, her zaman arkadaşının yanında olan, onun iyiliğini, mutluluğunu düşünen saf Anadolu delikanlısı misali yakışıklı değil sempatik olan Chris. Asıl kızımız da hep serseri ve işe yaramaz adamlarla çıkan güzeller güzeli Jamie. Çok yakınlar ama çok uzaklar.

Konu tanıdık, değil mi? Oh yeah! Ey erkek nesli! Çok yakın bayan arkadaşlarınıza aşık olmadınız mı? Ne zaman üzülse, ne zaman ağlasa kendinizi paralamadınız mı? Hep yanlarında olmak, onu üzenlerin üstlerine benzin döküp yakmak istemediniz mi? Mutlu olduklarında yanlarında olamadınız, çünkü sadece arkadaştınız! Sırf yanında olabiliyorsunuz diye onun mutsuzluğuyla psikopatça mutlu olmadınız mı? Hep üzüntü ile sevinci beraber yaşadınız, dengeniz altüst oldu ve ne zaman "buraya kadar" deyip konuşmaya çalıştıysanız cevap bir tokat gibi 5 parmağın izini çıkardı suratınıza: Biz sadece arkadaşız. Doğru filme geldin adamım!

Konuşma zamanı geldiğinde sustuk, Ya anlamazsa!
Susma zamanı geldiğinde konuştuk, Her şey bitti!

Chris karakteri böyle bir durumdaki erkeğin gelgitlerini oldukça iyi anlatıyor. Alkış!

"Sadece arkadaşız" lafı o kadar kötü bir şey ki adamın elini kolunu bağlar. Erkek tarafı çoğu zaman sırf bu sözü duyma "ihtimali"nden ötürü hislerini dile getiremiyor ve gidip daha az mutlu olacağı ama daha az acı çekeceği ilişkilere yöneliyor.

Bir terazinin iki kefesinden birine "kaybetmek"i diğerine "kaybetme korkusu"nu koyarsanız terazinin hareket etmediğini görürsünüz. Kaybetmekten korkan eninde sonunda kaybeder.

Ama ama ama bu bir Hollywood yapımı romantik komedi filmi. İşte bu yüzden seviyorum çünkü sonunu daha izlemeden biliyorum :)

Hayat ne güzel kuşlar böcekler falan...