25 Temmuz 2012 Çarşamba

All in one






rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan..

Atilla İlhan / Ayrılık da sevdaya dahil

22 Temmuz 2012 Pazar

The day before yesterday



Dur çocuk! Bu sevda aşar boyunu. Kül tablasında yer yok seni de alacak. Bu sevda başka sevda, başka bahar, bilmediğin bir yokluk deryası, dur çocuk, çağrısına kulak asma yoksunluğun, girmesin kanına, kimse kalmadı seni oralarda bulacak.

Gün batar, hüsran olur gündüz yaşananlar, dur çocuk, gece çıkacak az sonra. Karanlık sarar yaralarını, bekle biraz daha. Bir sigara yak parmak uçlarına, beyaz bir gömlek bul akan kanını anlayacak, külünü bas kalbinin sıyrıklarına, bir nefes al, bir nefes çek, tut içinde biraz. Geceye dert anlatma, bırakmaz sabaha kadar.

Çocuksun sen, gidilmez denen yere gitmek istersin bilirim. Gitme, tutamam ellerinden. Gölgemi bir ağacın gölgesinde bıraktım ben, adımı bir ağacın gövdesinden kazıdım ben. İnsan kendi içinde kaybolur yalnızca, bilmediğim yollara sapma çocuk.

Dur çocuk! Bu sevda dilinde söndürür sözcükleri, başka bir lügattır gözlerinden kaçan bakışlar, tercümesine üst üste koyduğun sözlükler yetmez. Elleri vuslat hırsızıdır artık, avuçlarının arasından alıp kaçar ayları, yılları. Ayrılığın meyvesidir bu sevda, çocuk. Hamdı, pişti, yandı...

12 Temmuz 2012 Perşembe

Countless



Bir adım attı önce, sessizce. Hafifçe gülümsedi, kimse yadırgamasın diye deliliğini. Ellerine bakındı, avucunu dua eder gibi açarak, sonra yere çevirdi, yumruğunu sıktı, güçsüzlüğüne lanet ederek. Bir adım daha attı sonra, sessizce, kimseler duymadı. Gömleğinin cebine uzandı yavaşça, sakladığı küçük bir kağıt parçasına dokundu kumaşın üzerinden. Kalbine yakın tutuyordu, kalbine ağır geliyordu kağıdın üzerine yazılanlar. Bir kez daha ezberden okuyordu yazdıklarını, dudakları  kıpırdamıyordu. Gözlerinin önünde beliriyordu her bir harf, ıslak ve mahsundu kelimeler.

Bu kadar olgunlaştığını fark etmemişti. Ne kadar zor gelse de, bırakıp gidebiliyordu nihayet. Sahip oldukları kadar olamadıklarına da saygı duymayı öğrenmişti yıllar sonra. Çaresizlik, umutsuzluk ile aynı anlama sahip değildi artık. Ellerini uzattı batan güneşe, son bir vedayı hak ettiğini düşünerek ve gökte beliren ayı selamladı, türlü şekillere giren bulutları.

Bir adım daha attı. Adım adım uzaklaşıyordu bir zamanlar olduğu kişiden. Bir damla düştü yanağına. Önce kızdı kendinden habersiz döktüğü göz yaşlarından biri zannederek. Sonra kafasını kaldırdı gökyüzüne, şekilsiz bulutlardan bir hediye daha düştü alnına. Öylece duruyordu olduğu yerde, gökyüzüyle bir olmak istercesine bekliyordu, damlalara tutunarak tırmanmak istedi bulutlara ve izlemek gideceği yeri.

Bir kaç adım sonra bıraktı saymayı.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Define the way



Ah be çocuk! Yola akar gözlerin, yol tutar yolcu bekleyenleri, asfaltında erir, karında kayar düşersin. Yol gözlemek zor iştir çocuk. Ne kadar geleceğini umsan da, gelmemesi de aynı ihtimale denktir, yola çıkarsa, yol bırakırsa, yol biterse ayaklarının ucunda, o zaman geldiğine inan.

Kıvrım kıvrım uzanır içerinde, dilinde dökülmeye hazır bir ton sözcük, kollarında dünyayı sarabilecek koca bir boşluk, gözlerinde onun yerine göz koymuş en az O kadar güzel bir hayal, kıvrım kıvrım uzanır içinde yollar, ihtiyacın olan her şeyi sırtına yüklenmişsindir koşar adım gitmek için, yola çıkmaya hazırsındır her bir saniye... ama yol yoktur ayağını attığın yerde, sen varsındır ve dört duvar ve elinde kağıt kalem ve yazılmamış yol hikayeleri. Gitmek, gidememek kadar ihtimal dahilindedir. Ah be çocuk! Zoraki kalışlar sığmaz sırtındaki çantaya.

Gelse dersin kendinden umudu keserek, kulağını verirsin yola, nefesini duymak için, onunla nefes almak için her bir adımında, yol olmak istersin, onunla yol almak istersin, sonu olmasın istersin varacağın yerin. Ah be çocuk! Yol olmak zor iştir... gelmezse...