17 Aralık 2017 Pazar

Little little into the middle

Kelimeleri hizaya sokmanın vakti geldi. Sıralayıp cümleler kurmanın zamanıdır artık. Tekrar merhaba!

"Uzun zaman oldu yazmayalı" diye başlayacaktım yazıma ama zaten bir önceki yazımla aradaki farka bakana fazladan bir izah olacak ve yersiz kalacak diye vazgeçtim. Aradaki zamanın uzunluğunun okuyucu açısından bir önemi de yoktur zannederim, daha çok yazanın daha doğrusu yazamayanın problemi.

Bu yazımda müsaade ederseniz biraz zihin pratiği yapacağım. Uzun zamandır kitap okumuyor ve yazı yazmıyorum, haliyle paslanmış bir zihin ve eksilmiş bir lügat var elimde. Her neyse, memleket gibiyim yani, cahilleştikce kendimi daha bilgiliymiş gibi hissediyorum.

Bir kalem almak, geçmek boş bir sayfanın karşısına ve üzerine o an aklından geçenleri değil, biraz yorup zihnini, bir başkasının önemsemez tavırlarının haricinde tepki alabilecek, karşılığında bir şeyler söylemek istetebilecek bir şeyler yazabilmek zor. Hele ki bunu siyasetten, dinden ve bilimum hassasiyetlerden uzak yapabilmek.

Neyse "yazmak" demiştik azizim!
Okumuyorum dedim ama kitap okumuyorum (kızmayın hemen), zamanı bahane etmek de istemiyorum, Facebook, Instagram çıktı mertlik bozuldu demek yeterli olur zannımca. Yavrucuğum Bahar artık yürümeye başladığı için onun peşinde koşmaktan, aman düştüydü düşecekti demekten geriye kalan zamanlarda da Sosyal Medya kaçamağı yapmaktan kitap okumaya vakit kalmıyor. En azından şimdiye kadar böyleydi.

İnsan okumadıkça, usta kalemlerin zihninden dökülen cümlelerle arasına mesafe koydukça, düşünce şekli değişiyor, yorumlamaktan uzaklaşıyor ve aklına ilk gelen tepkiye teslim oluyor, konuştuğumuz kelimeler bildiklerimizi kemiriyor. Tabi burada "usta" sözcüğünü kullandığımda hemen kendi fikirlerinize uygun olan kişileri aklınıza getirmişsinizdir, değil mi? O öyle olmuyor be güzel kardeşim! Eğer sana benzer fikirdeki kişileri okuyorsan, kendi zihin yapındaki yazarları takip ediyorsan onun adı tekrar etmek oluyor yani okumuyor ezberden sayıyorsuna geliyor mesele.

Bir yaklaşımın 3 boyutlu olabilmesi için farklı açılara ihtiyacı vardır. Aksi takdirde iki hatta tek boyutta kalmaya mahkumdur. Bu da derinliksiz bir biçime dönüşür, eksik kalır.

Kelimelerim doluyor lütfen bekleyiniz...

Önceden Ekşisözlük'ü takip ederdim, değerli yazarların farklı fikirlerini görerek bilmediklerimi öğrenerek ufkuma ufuk katardım. Önce dediğim bundan on yıl geriye git işte. Zamanımızın hastalığı kalitesizlik burayı da vurdu maalesef ve inanılmaz bir zaman israfı haline geldi. Problem tek değil öncelikle. Siyasilerin yol açtığı cehaletin ve küffarlığın alkış tuttuğu bu ortamda eskiler ya küstü ya yanlış anlaşılıp başına bir iş gelmesinden korktu ve yazmayı/anlatmayı bıraktı ya da anlatmaktan usandı. 90 ve sonrası doğumluların kişiliklerini masaya yatırmak lazım. Çok acayip bir durumları var, hiç bir nesle benzemiyorlar. Ellerinin altında çok fazla imkanları var, çoğu sobalı ev yüzü görmedi, çok kanallı renkli televizyonlarında Tom ve Jerry olmadan büyüdüler, istediğine ulaşmak noktasında muhtemelen Türk - Osmanlı tarihinin en şanslı nesli oldular. Ama netice? Çalışmadan kazanmak, emek harcamadan muvaffak olmak gibi dertlerle boğuşuyorlar garipler. Dedim ya başka hiç bir nesle benzemiyorlar diye, yaşları ilerleyip orta yaşlara geldiklerinde aslında renklenecek memleket, çünkü artık anne baba olacaklar ve çocuk yetiştirecekler. Zaman gösterecek.

Neyse işte bunu da ne zamandır yazayım diyordum da ancak kısmet oldu.

Ben kaçtım. Bahar uyurken dinleneyim biraz :)