30 Mayıs 2013 Perşembe

Dudak payı



Penceremden dışarı baktım bugün, tıpkı dün ve önceki günler gibi. Yolun karşısındaki inşaat uzun zamandır aynı şekilde duruyordu, müteahhitinden ne bir haber ne de ses vardı, hep aynı şekilde uğurluyordu işe gidenleri. Her sabah yokuşun başında uyuyan köpek yine istifini bozmadan uzanıyordu, geçen arabalara aldırış etmeden. Çocuklar okullarına aynı kıyafetle, aynı ve uykusuz gözlerle gidiyorlardı. Yan komşum her sabah ben evden çıkarken aynı sessizlikle dinliyordu kapıyı. Belediyenin çöp işçileri, ki çöpçü demek daha şairane gelir kulaklara, aynı kokuyu çekiyorlar ama yine fark etmiyorlardı. Bakkal, kepengi aynı sinir bozucu sesle indiriyor ve bir üst katta oturanı muhtemelen çileden çıkarıyordu yine. Az ilerideki mezarlıkta yer kalmadığından uzun müddettir yeni gelen yoktu ve gitmek bir hayaldi sakinleri için. Evimin önündeki yolun çukurları uzun zamandır kabul görmüştü sokağın müdavimlerince ve belediye yeterli görmüş olacak ki yenisini açmıyordu.

Uzun zamandır her şey aynıydı, ama bir müddettir her şey farklıydı.

Penceremden dışarı baktım bugün, ben farklıydım yalnızca, sadece ben. Her şeyin bu kadar güzel olduğuna şaştım.

Yakın olsun isterim
ellerime ellerin
yanında beton binaya
yaslanması gibi
köhne bir evin

Dudak payı / Sunay Akın

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Tek bildiğim

Bir tepeden aşağı doğru yürüyordum. Ne hızlı ne de yavaştı adımlarım, zamanı sindiriyordum. Şehrin benzin kokusundan ve kulaklara yer eden gürültüsünden ırak, bir vahada zevk-i sefa ediyordum sanki. Şehrin bu kadar içindeyken nasıl bu kadar dışındaydım şaşıyordum. İnsan, kendi başına bir şehir gibi.

Bir tepeden aşağı yürüyordum. Ayağımın altında eziliyordu çakıl taşları. Bir kamyondan mı dökülmüşlerdi, yoksa yağmur mu sürüklemişti vatanlarından bilmem. Bize benziyorlardı, bir bütünün parçasıyken paramparça olmuşlardı, ve ayrı düşmüşlerdi birbirlerinden. Bilmem, kızıyorlar mıydı ezen ayaklara, kıran yağmura ya da sürükleyen rüzgara, yoksa umut mu ediyorlardı tekrardan kavuşmayı?

Güneş sızıyordu devleri andıran ağaçların yemyeşil yapraklarından. Tepeden aşağı doğru yuvarlanıyordum sanki, ne hızlı ne de yavaştı adımlarım. Rüzgar vuruyordu yüzüme, tek bildiğim bu.

Uyum içindeydim yaratılan her şeyle, ne hızlı ne de yavaştı adımların. Bir müziğe eşlik eder gibi, güzel, naif ve bir arpın tellerinden dökülür gibiydi sözlerin. Uzun bir yoldan evime dönmüş de yerimi bulmuş gibiydim.

Ne rüzgara kızıyordum ne de yağmura. Eğri büğrü bir çakıl taşıydım yalnızca, tek bildiğim bu.