24 Kasım 2011 Perşembe

Knock out

En güçlü olduğun an, kaybetmeye en yakın olduğun andır. Bu yüzden bütün boks filmlerinde baş rol oyuncusu önce dayak yer ölesiye, sonra kazanır.
Dünyayı kusacakmışsın gibi hissetsen de, filmin sonunda ayakta kalabilmekte bütün mesele.

20 Kasım 2011 Pazar

Düzgün Türkçe kullan!


Beni oldukça rahatsız eden bir konuyu ele alacağım bugün. Gördüğüm kadarı ile ergenlikten çoktan çıkmış insanların hala ergen tavırlarıyla Türkçe'yi katletmeleri dayanılmaz noktalara geliyor. Küçük büyük harf karışık yazanlar (NaBeR), harf düşürenler (nbr), harf değiştirenler (walla), harf artıranlar (iiidir), tuhaf tuhaf gülenler (sdadsad), vs...

Bunu yapanlar ise maalesef en az 15 yıl Türkçe eğitim almış, bu ülkenin, ailesinin kaynaklarını tüketmiş kişiler. Muhtemelen bu yazıyı okuyanların bir çoğu da aynı kategoriye giriyor. Arkadaşlar düzgün yazmak için vaktiniz mi yok? Kimse sizden edebi metinler yazmanızı beklemiyor. Doğru düzgün cümleler kurabilecek bilgiye mi sahip değilsiniz? Nokta ile virgülün, sesli ile sessiz harfin farkının tekrar tekrar anlatılması mı gerekiyor?

Dilini kaybeden bir millet bütün varlığını kaybetmeye mahkumdur. İnanın, dili bu şekilde kullananlar ile iletişim kurmak artık ızdırap gibi geliyor. Yıllarca Türkçe eğitim almış, ana dili Türkçe olan insanların bu kadar gevşek davranmaları, onları okutmak için tonlarca kaynak ayıran ülkeye ve ailelere atılmış bir kazıktan başka bir şey değil.

Kendi dilini özenli kullanmak ihtiyaçtan çok zorunluluktur. Doğru düzgün cümle kuramayan insandan ne çalışan olur, ne sevgili. Aynı özensizliği hayatının başka yerlerinde de gösteriyorsa vay haline!

Sadece biraz özen gösterin yeter!


18 Kasım 2011 Cuma

Merdiven



kanasın
dilin de
kalan
yaşar
nasılsa

söz
verdim
giderken
suskunluğuna

git
sen
sensiz
olmaz mı?


13 Kasım 2011 Pazar

Ekşi Sözlük, Türk İnternet Sektörü için ne ifade ediyor?

2003 yılıydı sanırım, etrafımdan çokça duyardım adını ama girip bakmışlığım yoktu. Ofiste beraber çalıştığımız bir arkadaş Ekşi'de yazardı. O aralar kurcalamaya başladım okur olarak. Sonrasında boş vaktimin neredeyse tamamına yakınını burada geçirir oldum. O zamanlar daha doğaldı tabi, yazar sayısı az olduğundan olsa gerek içerikler çok daha kaliteli idi. Yazan, ne yazdığını, neden yazdığını bilirdi. Okuyan da hem bilgilenir hem keyiflenirdi. Güzel bir espri anlayışı vardı (Ekşi kültürünü benimseyenler hala devam ettiriyor).

Ekşi Sözlük, ilk Sedat Kapanoğlu tarafından bu maksatla yapılmamış olabilir ancak çok uzun zaman önce yerleştiği nokta aslında Web'in şu an bulunduğu nokta ile hemen hemen aynı. Sosyal medya ağırlıklı bir internet mecrasına Ekşi Sözlük neredeyse ilk açıldığı gün girmişti. Farkı, bunu herkesin kullanamıyor olmasıydı. Sadece bu da değil, internet üzerinde iş fikri geliştiriyorsanız ve fikirleriniz kullanıcı beslemeli içerik üzerine ise karşınızda hep Ekşi Sözlüğü bulursunuz. İçerik bazlı web, aslında Ekşi Sözlüğün parçalara bölünmüş halinden başka bir şey değildir. Sub-Etha ve yazarlara açık olan kısımları göz önüne aldığınızda, Wikipedia, Facebook, Twitter, vs...'nin aslında çıkış noktalarının Sözlükte çoktan var olduğundan emin olabilirsiniz.

Sedat Kapanoğlu, Windows'ta çalışmasa ve Ekşi Sözlük'e fikir geliştirmeye yönelse idi, Türkiye tarihinde bulunamaz bir başarıya imza atmış olurdu zannımca. Şu anda bile başarılılar arasında ilk sırada yer alıyor. Sözlüğün hala neredeyse ilk açıldığı günkü fonksiyonalitesi ile kalması Kapanoğlu'nun en büyük handikapı olsa gerek. Tabi düşündüğü ve haklı olduğu taraflar muhakkak vardır ancak bu kadar sadık kullanıcı ile çok daha büyük başarılara imza atmamak, ele gelen fırsatın kaybedilmesi demek olur.

Kapanoğlu'nun ısrarcı olduğu bir nokta var, çokça takdir ettiğim. Ekşi Sözlük'ü bir ticarethane'ye dönüştürmemeye çabalıyor ısrarla. Reklamlar ve kimi zaman yapılan organizasyonlar dışında para mevzusu gördüğüm kadarı ile vizyonuna hiç girmiyor. Mahkemelerle uğraşıyor, yaptırımlara karşı durmaya çalışıyor ama karşılığı bunca şeye katlanmaya değiyor mu kendisine sormak lazım (Bu noktada yazar Kapanoğlu'nun milyon dolarlar kazanmadığı düsturu ile yola çıkmıştır :) )

Kullanıcıları tarafından bu kadar aktif kullanılan bir site Sean Parker'ın elinde olsa neler yapabilirdi hayal dahi edemiyorum. Yerelden Global'e kesin açılırdı ama bir Facebook olur muydu bilmiyorum.

Bir kere şimdiye kadar kendi reklam alt yapısını mutlaka oturtmalıydı. Aracı firmaları aradan çıkarıp birebir kendisi yapmalı idi. Kullanıcı verisini iyi okumalıydı, boş vaktimin hala bir kısmını burada geçirdiğim düşünülürse benden alamayacağı veri yok. Ancak hala mütevazi takılmakta ısrar etmesi, sözlüğün geleceği açısından umut vaad etmiyor.

Ekşi Sözlük yönetimi bir şeyin farkına varmalı. Yazarlar, okurları çekmek ve içerik oluşturmak için olmazsa olmazlardır. Ancak Ekşi Sözlük'ü dünya çapında yer edindirecek finansal kaynağı sağlayacak olan okurlardır. Google+ vari bir deneme yapsa idi Kapanoğlu, anında kullanacak milyonlarca insan bulabilirdi, bir günde. Böyle bir güç Türk internet sektöründe kimin elinde varki?

Ekşi Sözlük, Türkiye'de internetin yüz akıdır. Ancak asla başarı yeterli gelmemeli. Çünkü çok daha iyisini yapabilecek birikime ve güce sahiptir. Bünyesinde muhteşem fikirler üretecek, gerçekleştirecek insanları barındırıyor ve hepsi Kapanoğlu'nun bir tek sözü ile harekete geçebilecek inanca sahipler.

Yolun açık olsun Sözlük.

8 Kasım 2011 Salı

Yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni


"ben seni hep sevgilim ben seni hep
yüzünden geçen dalgalardan okudum.
ellerine sevgi okudum gözlerine şefkat okudum
annen seni inkar etmişti
aldım etime dokudum." - Birhan Keskin

"dürtme içimdeki narı,
üzerimde beyaz gömlek var." - Birhan Keskin


En iyi aşk şiirleri, içerisinde aşk sözcüğünü barındırmayanlardır. Ucuza kaçmaktır "Seni seviyorum" demek. İçerisinde duygu barındırmaz, illaki söyleyenin yüzünü görmek gerekir, sözcüklerin yüzünde bıraktığı izleri, hissin varlığını sınamak gerekir. Haraç mezat satılmaz özden çıkan sözler.
Kazanılan mağlubiyetlere sahip çıkabilmekte yatar bilgelik. Ayrılık, kuvvetlendirir birliktelikleri. Bir şeyin yokluğunu bilmeden varlığına değer biçemezsiniz. Bilgelik, varlık ile sınanmaz, yokluğa tahammül edememektir bütün yok olmaların nedeni. Ayrılığa varmadan, aşka varamazsınız.

Aşkın ilk evresi rüyadır, sonrası hayal. Rüyadan uyandığınızda, hayalini kurmaya başlarsınız. Elinizden, gözünüzden, havadan, sudan bağımsızdır rüyalar. Maşuka iş düşmez aşk kalbe girdiğinde. Bir hayale tutunmak ancak erbabının işidir.

"yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni." - Birhan Keskin

6 Kasım 2011 Pazar

Baba ve oğul

Uzun zaman önce idi, hatırlamakta zorlandığım çocukluk anılarımdan belki de aklımdan ömrümün sonuna kadar çıkmayacak olanını paylaşmak istiyorum sizinle. Beni ben yapan an o andır, takdir edilmenin önemini anladığım hayatımın kilometre taşıdır herhalde.

Henüz 6-7 yaşındaydım. O zamanlar kömürlükler vardı, bodrum katında bütün daireler için odun, kömür, aletler, eve konulmayacak ıvır zıvırın saklandığı odacıklar vardı. Daha kış gelmemişti ama hazırlıklarına yazdan başlamıştık. Kömürlüğün ahşap kapısında klasik kilitlerden vardı, bir tarafında yarım daire şeklinde çıkıntı, diğer tarafında uzunca bir uzantı ve ucunda dairenin girebileceği delik olanlardan, asma kilit dairenin içinden geçince kilitlenenlerden, hatırladınız mı?
Yapacağımız iş çok basitti aslında. Gevşeyen vidaları sıkacaktı babam. Hemen yanında durmuş izliyordum ne yapacağını. Elinde tornavida, babam, dev adam, her şeyi bilen, süper kahraman. Baba işte ya, o yaşlarda mükemmelliğin sembolü, büyüyünce olmak istediğim tek insan. Sessiz sessiz izliyordum. Ne yaparsa doğru idi, öğrenmeye çalışıyordum yapabileceklerimi.

Vidaları sıkmaya devam ediyordu. Nereden aklıma geldi bilmiyorum, kilit sisteminin duruş şekli rahatsız etti ve babama "Baba, bunu kapının dışından taksak daha iyi olmaz mı?" dedim. Tamamen gayri ihtiyari olarak. 6 yaşında çocuğum daha, o zamana kadar öyle etliye sütlüye de karışmamışım, yemek vermişler yemişim, elimden tutmuşlar gitmişim, sus demişler susmuşum, konuş demişler konuşmuşum, ilk kez fikrimi beyan ediyorum, nasıl heyecanlıyım ama. Babam kapıya baktı, kilite baktı ve bir de bana. Gülümseyip "Aferin oğlum, çok doğru söyledin" dedi. Yok böyle bir mutluluk. Yetişkin gibi sözünün dinlenmesi, önemsenmesi bir çocuk için ne kadar önemli imiş işte o an anladım. Babam bütün kilit sistemini söküp dediğim gibi değiştirdi. Hani sadece lafta kalsa idi herhalde o kadar etki etmezdi, ama dediğimi yapmıştı ve fikrim fiilen kabul görmüştü.

Hiç unutmadım. Allah razı olsun babamdan, o gün o şekilde davranmasa idi belki de bugün sahip olduğum karaktere sahip olamayabilirdim. Çocuklar şekillendirilmeye hazır bir oyun hamuru gibiler, karakterleri tahminimizden çok daha küçük yaşlarda şekilleniyor, önemsemek, bir çocuğu çok daha hızlı geliştiriyor.

Sadece çocuklar için de geçerli değil aslında. Kendine güven eksikliği duyan arkadaşlarınıza kendilerini ispat etmek için fırsatlar tanıyın. Cevabını bildiğiniz sorular sorun, kendi başlarına doğruyu bulmalarına fırsat verin. Göreceksinizki karakterleri oturacak, güven duyulacak insanlar olacaklardır. En önemlisi de kendilerine güven duyacaklar, kararlarında tereddüt etmeyeceklerdir.