Önce Halil Cibran'dan bahsetmekte fayda var. Cibran, 1883 yılında Lübnan'da dünyaya gelmiş. 1902 - 1908 yılları arasında resim yaparak hayatını kazanmış, 1908 - 1911 arasında Paris'te heykeltraşlık eğitimi almış. 1918'de ilk kitabı The Madman / Deli, 1923'te de The Prophet / Ermiş'i yazmış. Farklı sanat dallarını tecrübe etmiş, fikri gelişmiş bir hayli.
1931'de acı bir şekilde yoksulluk içinde, birden çok hastalıkla boğuşarak hayata veda etmiş. Cibran ismini duymamam benim ayıbım. Çünkü Halil Cibran, Shakespeare ve Lao-Tzu'dan sonra en çok satan şairler sıralamasında üçüncü imiş.
Sefalet içinde ölmek, eskiden yazarların kaderi imiş galiba. Nedense aklıma bu yazarlar için, "Kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur" atasözü geliyor. Bir kerede vaktinde kıymet bilselermiş o zamanın insanları, ne iyi olurmuş. En azından adamlar biraz gün görürdü.
Ermiş, Orphalese kentinden ayrılmakta olan El Mustafa'nın ayak üstü anlattıklarından oluşan bir kitap. Her bir satırı üzerine oturulup tartışılabilir. Cibran, 30 yaşında iken kaleme almış ancak anlattıkları daha yaşlı bir insanın söyledikleri gibi.
birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın,
bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun sevgi
birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin,
ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın,
şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer yalnız olduğunu unutmayın,
çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır,
yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın,
çünkü ancak hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan,
hep yanyana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın,
çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır,
çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez....
Kitap şahane, hani üzerine çok fazla konuşmaya bile gerek yok. Ancak okumalarım esnasında fark ettiğim durum önemli. Kitap eğitim amaçlı yazılmış gibi, sürekli her satırında dolu dolu mesaj var, ancak mesajlar bu kadar ardı ardına sıralanınca insan ister istemez "bir önceki satır daha güzeldi" diyebiliyor istemsiz olarak ve bir beklenti içine giriyor, "daha güzel satırlar var mı?" diye. Ne zaman not alayım dediysem sonunda hiç bir şey yazamadığımı gördüm. Evet, bütün satırlar tek başlarına anlamlı, ancak bu kadar güzel bir arada olunca, söz kendinden bir şey kaybetmese de görünürlüğünü yitiriyor. Hani daha uzun bir kitabın satır aralarına dağıtılsalar tek tek altlarını çizebilirdik, ve okuyucu olarak bizler daha çok sahiplenebilirdik.
Facebook ahalisi anladığım kadarı ile Mevlana'dan geçip Cibran'a gelememiş daha, gelseler onlar için şahane bir hazine, Ermiş.
Kitabın sayfa sayısını görüp "Dur bi okuyup bitireyim şu Ermiş'i" diyenler olacaktır illaki, ikaz ediyorum şimdiden, arkadaşım iki dakika soluklanın hele. Ermiş, öyle hemen okunup bitirilecek bir kitap değil. Kısım kısım okuyun, düşünün, hazmedin. Nasıl ki soluksuz uzunca bir muhabbetten geriye akılda en fazla bir kaç cümle kalır, öyle okursanız sizin de alacağınız o bir kaç cümleden fazlası değildir. Kurgudan daha çok gerçek hayat yansımaları olan bir kitap bu, haliyle biraz kendi yaşamınızı göz önüne getirip değerlendirmeniz lazım.
Okudum, tasdik ettim. Ermiş, güzel kitap :)
unutmayın ki edep, saf olmayanların gözüne karşı bir kalkan demektir.
ve saf olmayan artık kalmadığında edep bir bukağı ve bir zihin kirlenmesinden başka nedir ki?
ve unutmayın ki toprak çıplak ayağınıza dokunmaktan keyif duyar ve saçlarınızla oynaşmayı arzular rüzgârlar.
*****
Çalışmak, sevginin göze görülebilen şeklidir.
Eğer işinize sevgiyle değil de isteksizlikle sarılmışsanız o zaman işinizi
bırakın ve tapınağın kapısı önüne çöreklenip sevgiyle çalışanların
önünüze atacakları sadakaları toplayarak geçinin, daha iyi.
Çünkü, eğer ekmeği içine sevgi katmadan, ilgisizce pişirirseniz, yiyecek
olanların ancak yarı açlığını giderebilecek acı bir ekmek yapmış
olursunuz.
Eğer üzümlerinizi içine ağız-tadı katmadan, kinle damıtmışsanız, şarabınızdan içecek olanın kadehine zehir akıtmış olursunuz,
Ve eğer, meleklere özenircesine şarkı söyleyip de gerçekte içinizden şarkı
söylemeyi sevmek geçmiyorsa, insanların, gecenin ve gündüzün seslerini
duyacak kulaklarını tıkamış olursunuz.
*****
Çalışmak, sevginin göze görülebilen şeklidir.
Eğer işinize sevgiyle değil de isteksizlikle sarılmışsanız o zaman işinizi
bırakın ve tapınağın kapısı önüne çöreklenip sevgiyle çalışanların
önünüze atacakları sadakaları toplayarak geçinin, daha iyi.
Çünkü, eğer ekmeği içine sevgi katmadan, ilgisizce pişirirseniz, yiyecek
olanların ancak yarı açlığını giderebilecek acı bir ekmek yapmış
olursunuz.
Eğer üzümlerinizi içine ağız-tadı katmadan, kinle damıtmışsanız, şarabınızdan içecek olanın kadehine zehir akıtmış olursunuz,
Ve eğer, meleklere özenircesine şarkı söyleyip de gerçekte içinizden şarkı
söylemeyi sevmek geçmiyorsa, insanların, gecenin ve gündüzün seslerini
duyacak kulaklarını tıkamış olursunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder