22 Haziran 2009 Pazartesi

Hayat anlamsız mı?

Sesimi yutacak bir uçurum ararım bazen. Kusar gibi, kendimden geçmiş gibi, var gücümle bağırmak isterim. Her bir kelimenin düşerken çıkardığı sesi duymak isterim, bir merminin kulağı sıyırıp geçerken çıkardığı gibi. Küçük günahlarımdan devasa bir cehennem yaratırım kendime, Tanrıdan korkarım bir taraftan, yaratmak kelimesinden de.

Bir sebep ararım hayatın ucunu bağlamak için, bir taraflara tutturup sağlamlaştırmak için. Bilmem hayatın ne kadar sağlam olduğunu, bilmem ömrün ne kadar kırılgan olduğunu. Tesadüflere yoramam yaşanan onca şeyi. Yorulurum evirip çevirdikçe.

Her şey kötü görünür gözüme, saçımda parlayan beyazlar yaşlandığımı müjdeler, her sabah uyandığımda dünya daha bir değersiz görünür gözüme. İnsan kendi için yaşadıkça yaşamanın gereksizliğini anlıyor ya belki de başka başka insanlara adamalı kendini aldatılacağını bile bile.

Bilmem ama işin sırrı belki daha iyide değil, daha kötüde. Daha güzele, daha uzuna, daha yakışıklıya, daha moderne bakmakta değil yaşamın değerini anlamak, çünkü sonu yok, çünkü insanın sonu var. Kendinden kötüleri gördükçe kendi mutsuzluğunun anlamsızlığını anlamakta, katıldığı cenazelerde yaşamanın, soluk almanın güzelliğini anlamakta yatıyor sanırım hayatın anlamı.

Sesimi yutacak bir uçurum ararım bazen, çünkü anlamsızdır yakınmalarım. Ben ne yiyeceğime karar verememişken, kebap ile "fast food" arasında gidip gelirken, yandaki meyve sebze halinin çöplüğünden "rızık" çıkarmaya çalışan insanları gördükçe ahmaklığımı anlarım. Utanmak kelimesinin en az açlık kadar öldürücü olduğunu benden daha iyi bilen insanları gördükçe...

Bir filmde geçen cümleler gelir aklıma: Ernest Hemingway bir keresinde "dünya güzel bir yerdir ve yaşamaya değer" demişti, ben ikincisine katılıyorum.

Hayat ne kadar anlamsız görünse de anlamlı olmak zorunda bir yerde. Eğer öyle hissetmiyorsak sanırım varmadık o yere ya da geçtik ve farketmedik. Daha kötü durumdaki insanlara bakmalı, acılarını paylaşarak acılarımızı azaltmalıyız belki de. Medeniyetin yarattığı modern ama amaçsız tekil bireylerinden vazgeçip, ilkel çağların samimiyetine sarılmalıyız belki de.

Sizce?

2 yorum:

  1. Bu olgunluğa eriştiğnde tamamlanıyor insan bence... Ara ara düşündüğüm başka yaşamları görüp kendi sıkıntılarımdan dert ettiklerimden utandığım anlar çok benim de ama hep bu bilinçli yaşama erdemine ne yazık ki ulaşmış değilim... Keşke becerebilsem...

    Çok güzel yazmışsın, ellerine sağlık :)

    YanıtlaSil
  2. Bazen yakınmalarım esnasında öyle olaylar oluyorki, öyle insanlarla karşıyorumki utanıyorum kendimden, çünkü hayal dahi edemeyeceğim durumda oluyorlar ama bir müddet sonra unutuyorum tabiki.
    Bir hatırlatıcı olmak zorunda gibi, ara ara gözümüze sokmalı sanki. Başka türlü insan kendini kötüyü görmek için zorlamıyor.

    Bu arada teşekkürler, dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyorum düşüncelerimi :)

    YanıtlaSil