29 Kasım 2008 Cumartesi

Ufku görmek için ufka bakmak gerekir

Canı kim cananı için sevse cananın sever
Canı için kim ki cananın sever canın sever
- Fuzuli -

Hayalerimi canlı tutmak için bu aralar baya yoğun çalışıyorum. Geçenlerde bir arkadaş ile konuşurken şöyle bir cümle geçti

"Yarınlar yarınları isteyenlerin değil, uğrunda çaba sarfedenlerindir."

Bir kez daha anladım ki bu dünyada rahatlık isteyenler, hayallerine ulaşamayacaklarını kabullenenlerdir. Bir müddet ben de hayallerimi göz ardı etmiştim, rahatlamıştım. Her akşam eve geldiğimde dizi izliyor, internet üzerinden oyun oynuyor, hafta sonları çıkıp geziyor, vs... yapıyordum. Ancak bir müddet sonra baktım ki amaçsızım. Yaşamak ama ne için? Eğer her hangi bir neden yoksa neden yaşamalıydı ki insan? Sorgulamaya başladım. İnsan neden vardı / neden yaratılmıştı? Yeyip, içip, ibadet edip, çalışıp, yatıp, kalkıp, sevişip, vs... için mi? Yani zaten yapabileceklerimizi yapmak için mi? Biraz basit değil mi sizce? Ulaşılmaza ulaşma çabası yaşamak ve savaşmak için daha iyi bir neden değil mi? Ben bir gün şöyle yapacağım deyip, sonunda yaptığında aldığın haz dünya üzerindeki hangi güzel vücuttan yada yiyecekten alınabilir? Başarmak, ulaşmak ve egonun tatmini.

Tasavvufi bir şey gibi aslında. Allaha ulaşmaya çalışmak için kendinden vaz geçmek ve "Enel Hak" yolunda yürümek gibi, aslında egonun en yüksek seviyede tatmini. "Oldum" demenin nefsinden geçmek demek olduğu gibi. Belki biraz abarttım ama sözün özü bir şey olmak yada hiç bir şey olmak her ikisi de kabul edilebilir ama arası yani "idare etmek", cıııkk, sıkıcı.

Başarmak değil işin zevkli kısmı, uğrunda kendinden neler verebileceğini, kapasiteni ne kadar zorlayabileceğini görmek asıl zevkli kısım. Cyrano de Bergerac der ki:

İlla kazanmak için savaşılmaz ya, hatta beyhude olunca daha güzel.

ve yahut Mevlana der ki:

Dün dünle beraber gitti cancağızım
ne kadar söz varsa düne ait
bugün yeni şeyler söylemek lazım.


Yani dünden, bir önceki günden bir farkım olmayacaksa muhtemelen yarın da, ertesi gün de farklı olmayacak. Eeeee! Nerde kaldı yaşamanın, nefes almanın, insan olmanın zevki. Hormonların kendiliğinden çalışmasını beklemek vücudu tembelleştirmek değil mi? Riskin verdiği kalp çarpıntısı, soğuk terler bu rutin içerisinde nereye girebilecek?

ve Green Street Holigans'da şöyle bir söz geçer:

bir kaç yumruk yeyip camdan yapılma olmadığınızı anlamadığınızda, sınırlarınızı zorlayıp yaşadığınızın farkına varamıyorsunuz.

Sanırım bir kaç yumruk yemek kimseye kalıcı bir zarar vermez. Ancak daha da güçlendirir. Hayatı yeni gelin gibi tutmayız. Madem yaşıyoruz, neden sınırlarımızı zorlamayalım ki? Ya olursa hayallerimiz? İmkanımız varken ya başarabilirsek? Şahane olmaz mı!

İmkanımız varken diyorum çünkü bir gün geldğinde hayal kurmak için bile çok geç olabilir. Zaman üzerine bindiğimiz bir at değil, istediğimiz yere götürelim. Ayağımızdan asılıyız ona nereye gitmek istiyorsa oraya sürüklüyor. Neden sürüklenirken aldığımız yaralardan hazzetmeyelim, madem tutamıyoruz zamanı elimizden ne geliyorsa yapmalıyız.

Biliyorum yine ilk giriş ile içerik alakasız oldu :)
öyle işte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder