6 Nisan 2010 Salı

Kendi hikayenizin kahramanısınız / Stranger than Fiction

Yazının devamı bolca ipucu içereceğinden izlemeyenler için peşin not: mutlaka izleyin ve bu yazının geri kalanını sonra okuyun. Son yıllarda izlediğim en doyurucu senaryoya sahip film: Stranger than Fiction.

Kader

Modern çağ insanına empoze edilmeye başlanmış ve yoğun olarak bilinç altına yerleştirilmeye çalışılan şeyin farkında mısınız? Okuduğunuz kitaplarda, izlediğiniz filmlerde "kaderi kendim belirlerim" mottosuna sıkça rastladığınızı düşünmüyor musunuz?

Ben kaderciyimdir. İnsanın doğumundan ölümüne yaşadığı her bir anın tesadüfi olmadığını, aksine yazılmış ve hesaplanmış olduğunu düşünürüm. Kendimi zaman zaman bir kitabın baş karakteri zannederim. Benim hayatımı anlatan bir hikayenin ya da bir filmin asıl oğlanı olduğumu düşünürüm. Geçmişi gözümün önüne getirdiğimde okunmuş ve eskimiş, kenarına notlar alınmış sayfalar, altı çizilmiş kelimeler görürüm. Bir hayattır yaşadığım ve yaşadığım hiç bir şeyi planlamamışımdır. Gelecek ise henüz gerçekleşmemiş hikayelerin birleşimi, okunmamış sayfaların kalınlığıdır. Yaşayacağım bir sonraki olay, kaybedeceğim insanlar, aşık olduğum, olacağım, olduğumu anlayacağım ve anlatacağım kadın, kazanacağım tecrübeler, yapacağım ve tutmayacak olan planlar, hayal kırıklıkları, mutluluklar... hepsi ama hepsi benim hikayemde olacak olanlardır. Çoktan yazılan ve okunma sırasını bekleyen cümleler gibi. Yalnızca bir ses eksik beynimin içinde, yankılanan, ne yapacağımı ve neden yapacağımı söyleyecek olan. Bu filmin tuttuğu nokta da tam burası işte. Harold [Will Ferrel] aslında söyleneni yapmaktadır, yapacağı şeyler ise yazılandır. Filmin sonunda Harold'ın pes etmesi de tamamen kaderi değiştiremeyeceğini anlamasından kaynaklanır. Yazan el, oynayan elden üstündür.

Hayatın gidişatı kendi elimizde mi? Uzun uzun düşündüğüm zamanlar oldu bu fikri. Gençlik ateşinin yandığı zamanlar, dünyayı değiştirme arzusunun vücuda kattığı dinçlik ve hırs... muazzam bir sac ayağı. Ardından gelen ilk darbe ve dünyanın insanı değiştirmeye başladığı an. Kaderimi kendim mi belirlerim? Hayır. İnsanoğlunun sahip olduğu ve Tanrının/Allah'ın üzerine basa basa söylediği "irade" ile insanın algıladığı farklıdır. Ademoğlu kendinde her şeyi değiştirme gücünü görür ama hiç bir şeyi değiştiremez. İnsan kendi iradesi ile seçim yapar, gideceği yolu, yapacağı davranışları irade göstererek kendisi seçer, ancak seçtiği zaten kendisi için seçilmiş olandır. Hikaye yazarı ile kahramanın buluştuğu yerdir kader. Kitabı okuyan kahramanın seçimlerini okuduğunu zanneder sayfa sayfa, her yeni yaprakta bekler ne yapacağını, ancak elinde tuttuğu kitapta sonun ne olduğu bellidir, daha ilk sayfaya başladığında.

Ben kaderciyimdir ama insanın kendi kendine söylediği ve bundan haz aldığı şeylerin başında kendi kaderini kendisi belirleme yalanı vardır. Tabi ki bu yapılan seçimlerin mutlu sonla bitmesi durumu için geçerlidir sadece. Seçiminizin sonunda başarı yakalamışsanız kaderi kendiniz kontrol ediyorsunuzdur, kötü sonuçlandı ise kaderdir. Kader, yol, gidişat böylelikle kötü anılır ve haliyle kitabın yazarı da. Sırf bu düşünce nedeni ile günümüz insanları kader inancından soğudular, çünkü onlar için "kader eşittir kötü" demektir.

Filmin tuttuğu bir nokta da burasıdır işte. En son sahnede Harold kaderine teslim etmiştir kendisini, başına geleceği bile bile yoluna devam etmiştir, çünkü etmesi gerekmektedir. O da kaderin kötü bir şey olduğuna inanmıştır hayatının son sahnesinde, ama bir şeyi gözden kaçırmıştır: Yazar iyi şeyler de yazmaktadır. Hastane de yaşadığını anladığı an buna güzel bir örnektir.

Fikir olarak oldukça başarılı, izlenmesi gereken, incelenmesi gereken, üzerine düşünülmesi gereken bir film. Gerçi bu cümleye kadar gelmişseniz izlediğinizi kabul ediyorum. Sizce film nasıldı? Kader nedir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder